19 Ağustos 2007 Pazar

Arena Dergisi - Agustos 2007




Rol Modellerinin Rol Modelleri

Tarz filmleri ve aktörleri izlemeyi çok severim. Tanımlaması çok da kolay olmayan pek çok katmanı vardır bu hazzın. Öncelikle kendimi bu karakterler ile bütünleştirip onların olayları çözümleyiş şekillerinden, çaresizliklerinden, tepkilerinden, tepkisizliklerinden kendi adıma zevkler alırım. Giyimleri, saçlarını tarayış biçimleri, el ve kollarını kullanışları, konuşurkenki vurguları, ilişkileri. Bunlar hep küçük ipuçları verir hayata dair.

Her erkeğin kendi tarzını bulması uzun bir yoldur. Çoğu zaman taklitlerle başlar anlamaya çalışarak kendini olgunlaştırır ve oturur. Bu ödünç almalar zaman içinde sizin bir parçanız olmaya başlar ve birgün bakarsınız ki sizden ayrılmaz değerler ve zevkler olmuş. Başkaları sizi bu özellikler ve tarzlar ile tanımlamaya başlamış.
İster babanız, ister film aktörleri, isterse yazarlar olsun, kimi zaman dış görünüşü, kimi zaman konuşma tarzını, ya da bir hareket biçimini ödünç alır bir süre sonrada sahipleniriz. Bizim yaparız.

Rol modelleri hayatın her döneminde vardır. Kimi modeli aklının işleyişi ile örnek alırız kimini görüntüsü ile. İnsan olgunlaşmaya başladıkça görüntü daha çok akla yer bırakmaya başlasa da çocuklukta temellerin atıldığı bu imgeler çoğu zaman değişmez, vazgeçilemez.

Çocukluğuma dair gözümün önünde canlanan pek çok görüntü, annem ve babam ile birlikte Londra'da geçirdiğimiz yaklaşık bir buçuk yıllık dönemi kapsar. Babamın BBC'deki görevi nedeni ile çocukluğumun en güzel yıllarını yaşadım İngiltere'de. Henüz sekiz ile dokuz yaşlarında olmama karşın bu yıllar ve İngiliz kültürü benim için herzaman çekici olmuştur. Bu yıllarda Shoreditch'teki evimizi çok net hatırlıyorum. Hatırladığım bir diğer imge de evimizin içinde nerede ise bütün duvarı kaplayacak kadar kocaman, babamın dev bir fotoğraf portresi idi. O zamanlar çocuk aklı ile pek de yadırgamamışım herhalde insanın kendi resmini kendi duvarına bu kadar büyük asmasını. Kişiliğimin oturmaya başladığı yirmili yıllarımda geriye dönüp baktığımda bu portre ile ilgili hatıralarımı sorguladığımı ve anlamlandırmaya çalıstığımı hala hatırlıyorum. Bu büyük sır ailemin yeni aldıkları eve taşınmaları sırasında bir gün aniden çözülüverdi benim için. İtiraf etmem lazım o anda bu fotoğraf ile ilgili hatıralarım kafamda bir film şeridi gibi geçti. Taşıyıcıların evdeki büyük kütüphaneyi kaldırmaları ile kütüphanenin arkasından bu büyük portre (poster) bir rulo halinde ortaya çıktı. Yıllardır kullanılmadığı için tozlanmış devasa boyutlarda bir poster rulosu. Kardeşim ile birlikte ruloyu yavaş yavaş açışımız bu günkü gibi gözlerimin önünde. Portre babamın değil John Lennon'un portresi idi. Uzun saçları, kot ceketi, yuvarlak gözlükleri ve barış dolu gülümsemesi ile yıllarca babam zannettiğim bu fotoğraf babam değil The Beatles'ın John Lennon'u idi. Yani babamın rol modelinin.

Her çocuk için babası bir rol modelidir. Ben Rol modelimin de bir rol modeli olduğunu keşfetmiştim.

Arena'da sizler ile paylaşacağım bu sayfalardaki ilk yazımın "Rol Modelleri" üzerine olmasına karar verdiğim ilk anda aklıma gelen babamın bu hikayesi oldu. Baba figürleri her ne kadar bitmiş tamamlanmış karakterler gibi görünselerde aslında onların da kafalarında kendilerine hem görsel hem de içerik anlamında örnek aldıkları birilerinin olması ve bunu keşfetmek şaşırtmıştı beni. Aile albümlerindeki fotoğraflara bu perspektif ile tekrar baktığımda benzerlikler çok daha net şimdi. Annelerimizin Audrey Hepburn'e ve Elizabeth Taylor'a benzerliklerine bir bakın.

40 yıldır yol alan yaşımda kendime ilk gençlik yıllarında tarzı ile örnek aldığım modellerin en başında Alain Delon gelir. Gerçi Marcello Mastroianni ile başbaşa yarışsalar da Alain Delon ilk göz ağrım olması nedeni ile bir numaraya yerleşiyor. "Scorpio, Un Flic, Le Samurai, Borsalino" sahnelerini eski Betamax videomuzda kare kare durdurup izlediğimi hatırladığım en önemli rol modelim. Hala beyaz gömlek giyme alışkanlığımın en temel nedenidir Alain Delon. Duştan sonra temiz bir beyaz gömleği üstüne geçirmesi hala gözümün önünde. Sevişme sonrasında yatakta sigara yakış biçimi yüzünden sigara bile içmeye çalıştığım adam. Le Samurai'deki gibi açık bej bir trençkotu almak için para biriktirdiğimi hatırlıyorum. Tıpkı sessiz durmayı öğrenmeye çalıştığım gibi.

Marcello ile tanışmam ise benim için bir sinema dehası Michelangelo Antonioni sayesinde oldu. Bütün zamanlar film listem içerisinde ilk yirmide üç filmi ile yer alan dev bir sinema adamı Antonioni. Alain Delon'un bütün filmlerini araştırırken "The Eclipse" filmi ile Antonioni'nin sinemadaki anlatım şekline hayran oldum. Bu sefer Antonioni'nin filmlerini araştırırken "The Night" ta Marcello ile tanıştım. (Bu arada üçüncü film "The Adventure")

Marcello'dan bir kadına nasıl davranılması gerektiğini örnek aldım. Siyah güneş gözlüklerini çaldım. İnce siyah kravatların nasıl bağlandığını gördüm. Kendi hayatımdaki kadınlara "8.5" taki perspektifle yaklaşmaya başladım....

Sinema benim jenerasyonum için yeni jenerasyondan çok daha farklı bir anlam taşıyor. Benim için bir aktörü izlemek bu karakterin izine düşmek ve karakterlerin arkasındaki yaratıcılarını anlamaya çalışmak demektir. Zamanla yaratıcısına olan merak karakterin de önüne geçer ve ona merak başlar. Çevremde pek çok arkadaşım James Bond filmleri ve tarzının hayranıdır. Sean Connery'i izleyip de hayran olmamak elbette mümkün değil. Bütün Bondlar arasında Sean Connery benim için de tartışmasız en iyisiydi. Öte yandan yeni jenerasyon da çok şanslı çünkü Pierce Brosnan gibi bir rol modelini izleyerek büyüdüler. Bütün bu Bond karakterlerine karşı başta da dediğim gibi yaratıcıların peşine düştüğünüzde Bondlar sizi yaratıcısı olan Ian Fleming'e götürür.
İskoç bir babanın oğlu olarak doğan Fleming kendi hayatında yaşadığı ajanlık deneyimlerini savaş sonrasında yerleştiği Jamaicadaki evide (Goldenaye) yazdığı romanlarda kullandı. Bütün Bond stilini oluşturdu hayal dünyasında. Geçen yıl zevkle izlediğimiz Casino Royale ilk yazdığı roman. Ian Fleming'in tarzını araştırdığınızda Bond'lardaki gerçek zevk ve stilin aslında nereden kaynaklandığını rahatça görebilirsiniz. Ian Fleming'in romanları bu anlamda beni Bond filmlerinden çok daha fazla çekmiştir. Meraklılarına Andrew Lycett'in yazdığı "Ian Fleming: James Bond'un Arkasındakı Adam" kitabını hararetle tavsiye ederim.

TRT'nin tek kanal televizyon olduğu çocukluğumun o siyah-beyaz yıllarında merakla ve dikkatle izlediğim bir başka karakter de "Cary Grant" kuşkusuz. Hitchcock'un Nort by Northwest'i inanılmaz izler taşıyor küçüklüğümde. Türkiye'de yaşadığımız hayatın içerisinden bakıp böyle bir yaşam şeklinin olup olamayacağımı sorgulardım. Yıllar sonra Amerika'ya yerleştiğimde Cary Grant'in Amerikan kültürü içinde ne kadar büyük bir stil ve rol modeli olduğunu algıladım. Giorgio Armani, Ralph Lauren, Donna Karan ve diğer pek çok modacı için bile çok önemli bir rol modeli olmuş Grant. Richard Torregrossa'nın "Cary Grant: A Celebration of Style" kitabı her style erkeğin başucu kitabı olmalı.

Alain Delon, Marcello Mastroianni, Sean Connery, Ian Fleming, Cary Grant bütün bu isimlere eklenebilecek daha yüzlerce isim var. Ama başta da söylediğim gibi bütün bu isimler kendileri birer rol modeli olurken başka rol modellerinden ödünç alıp kendi tarzlarını oluşturmuşlar.

Hem Ian Fleming hem de Cary Grant ile ilgili kitapları okuduğumda onlar için ortak bir rol modeli olan tek bir isme ulaşıyorum. Noel Coward.
Yazar, tiyatro ve sinema oyuncusu ve besteci. 1899'da orta gelirli bir İngiliz ailesinin oğlu olarak doğmus Noel. Orta gelirli olmasına karşın zengin ve aristokrat hayatı üzerine yazmış. Bu yüzden herkes onun aristokrat bir aileden geldiğini düşünüyor. Ürettikleri bir yana zevkleri ve tarzı ile tanınıyor.

Hollywood'un efsanevi fotoğrafçılarından Cecil Beaton dönemindeki studio fotoğraflarının tarzı için şöyle söylüyor; "Herkes Noel Coward gibi gözükmek isterdi. İnce ve ipeksi, bakımlı, traşlı, elde telefon, sigara ya da kokteyl kadehi"

Coward Türkiye'de çok bilinmiyor, hatta Amerika'da bile. Los Angeles'te studio yöneticileri ile çıktığımız yemeklerde benden yaşça büyük bu kişilerle hep sohbet konusudur Noel Coward. Nasıl bildiğime ve merakıma hayret ile bakarlar. Benim jenerasyonuma ait olmasa da benim rol modellerimin rol modelidir Noel Coward.

Sözün özü, rol modellerinizin peşine düşün... Bu model babanız da olsa, hararetle tavsiye ederim. Keyifli ve sürprizlerle dolu bir yolculuktur. Kimi zaman hayal kırıklıkları bile olsa sizi bilinmedik duraklara götürür.

1 yorum:

  1. Özellilkle babanızın rol modelini öğrendiğiniz hikayeyi soluksuz okudum diyebilirim.Sanırım rol model olayında sürekli bir etkileşimden söz etmek mümkün.Aslında model aldığınız insanların da zamanında bir başkasını model aldığını bilmek hem rahatlatıcı hem de biraz şevk kırıcı oluyor.Tavsiyene uyacağım Emrah abi sonuc olarak bir tasarımcı için bilinmediklerin peşinden gitmek hayal dünyasının daha da beslenmesi demektir.

    Saygılar

    Sinan Çakmak

    YanıtlaSil